30 Haziran 2020 Salı

BİR ANI

                   
                                  

                                                     P E R İ Ş A N
      
         Yıllar geçti ama , o günü, o anneyi ve çocuklarını hiç unutamıyorum. Bu hüzün yüklü hatıramı buradan paylaşmak istiyorum.
        Sosyal güvencesi olmayan ve maddi durumu da yetersiz olan vatandaşların sağlık giderlerini karşılamak amacıyla 1992 yılında Yeşil Kart uygulaması başlatılmıştı. Çeşitli aksaklıklara  rağmen 2008 yılında SGK nın kurulup  2012 yılında Genel Sağlık Sigortasına  geçinceye kadar da  Yeşil Kart sistemi uygulanmıştı.

        Ancak Yeşil Kart çıkarmak meşakkatli , sıkıntılı zor bir işti. Yeşil Karta ihtiyaç duyan vatandaşlar ilgili Kaymakamlığa müracaat ediyorlar.  Kaymakamlık, bu kişiler hakkında maddi durum araştırması yaptırıyordu. Bunun  için de taliplilerin ellerine bir matbu kâğıt tutuşturup, Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, Belediye, Vergi Dairesi gibi daha bir çok Daireyi dolaştırarak bu matbu kağıdın ilgili kısmına araştırma sonucunu yazdırıp   imza ve tasdik ettiriyorlardı.

        Yukarıda sayılan Kurumların hemen hepsinin bulunduğu, şimdilerde Fatih'e bağlanmış olan Eminönü'nde Yeşil Kart uygulaması için birer ay ara ile münavebeli olarak Sultanahmet ve Süleymaniye Vergi Daireleri görevlendirilmiş; çok yoğun bir talep olduğu için de , dairede bu işe bir bilgisayar ayrılmıştı.
        2002  yılının kış ayları idi .  Yeşil kart talep edenlerin araştırılma işlemleri sırası bizim  dairede idi.   O gün kışın en şiddetli günlerinden biriydi. Hava çok soğuk. Dışarıda kar yağıyor. Hem de tipi, boran,.. İnsanlar peş peşe geliyorlar, bazen kuyruk oluyorlar... 
         Odamın açık kapısından salona ve  gelip giden mükelleflere, servislerde çalışan arkadaşlara bakıyordum. Birden 35- 40 yaşlarında bir kadın biri kucağında, biri eteğinden, bir diğeri de onu elinden tutmuş, 7 - 8 yaşlarında olan en büyükleri de bir adım arkalarında koşar  gibi salona girip, odama doğru yöneldiler. 
         Gördüğüm manzara çok etkileyiciydi. İnsanların parkalara, paltolara, atkılara sarılıp zar zor dışarıya çıkabildiği karlı, rüzgârlı,soğuk bu kış gününde annenin üzerinde solgun bir yazlık entari, sırtında sadece bir yelek... Ayağında ise şıpırtısından ıslandığı anlaşılan açık bir terlik vardı !... Çocukların üst-baş ve ayaklarına giydikleri de annelerininkinden farklı değildi !...  Şok olmuştum. Sanki boğazıma bir şeyler düğümlenmişti. 
         Odama doluştular. Çok üşümüşlerdi. O  çocuk coşkusuyla  masamın etrafına dizilip, meraklı gözlerle etrafa bakınırlarken, her zaman çekmecemde bulundurduğum minik şekerleri uzattım. Annelerine baktılar, çekinerek birer tane alırlarken; avuçla avuçla alın dedim. Sevindiler.. O masum yüzlerinde ve gözlerinde gördüğüm ışıltıyla sevinirken; anneleri elindeki evrakı uzattı. Aman Yarabbi !.. Evrakta soy adı yazan yerde " PERİŞAN " yazıyordu ! 
          Derler ya; " ismi ile müsemma " ... Hakikaten de öyleydi.  Perişan ...  Ki; ne perişan !...  

                           

4 Haziran 2020 Perşembe

Mevlüt GÜL: DİN İSLAMDIR

Mevlüt GÜL: DİN İSLAMDIR:                 ALLAH  İNDİNDE  DİN  İSLAMDIR          Lev Tolstoy mealen ( biraz da amiyane bir ifade ile) demiş ki ; dinler, ne kad...