3 Aralık 2020 Perşembe

3 ARALIK ENGELLİLER GÜNÜ

  


EĞİTİM  ENGELLERİ  AŞAR

                                                                       Bugün 3 Aralık 2020


🌹🌻🌹 BUGÜN ENGELLİLER GÜNÜ🌿🌹 🌻
Kısa bir anımı arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum;
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının Vatan Caddesi üzerindeki yerleşkesinde bulunan birimler, binalarının yenilenmesi için geçici olarak kiralanan Topkapı'da Yeşil Kundura Rezidans'a taşınmıştı.
Tüm birimlerin iletişimleri, iki hanım memurun görevli olduğu telefon merkezinden yürütülmekteydi. Santral memuresi iki hanım da görme engelli idi.
Telefon santralının yanında lavabo olmadığı için en yakınında bulunan Boğaziçi Vergi Dairesinin tuvalet ve lavabolarını kullanıyorlardı. Ancak, lavaboya servislerin içinden geçilerek gidilebiliyordu. Gidip gelirken masa, etajer ve dolapların mümkün mertebe engel olmayacak şekilde bir düzenlenmesine gayret edilmişti. Buna rağmen, bazen aceleyle yürüyen arkadaşların eşyalara çarptıkları oluyordu. Ama engelli arkadaşlarımızın hiç bir tarafa değip, dodaşmadan gidip geldiklerini görüyordum. Buna hem hayret ediyor, hem de seviniyordum.
Yemekhanemiz de bodrum kattaydı. Öğle arasında yemekhaneye inmek için asansöre bindik. Kumanda düğmelerine yakın olduğum için asansörün düğmesine basmak istedim. Fakat loş ışıkta asansörün düğmesini ararken, görme engelli arkadaşım : " üstadım izin verin ben düğmeye basayım " dedi ve anında düğmeye dokundu !..
Evet... Eğitim, engelleri aşıyordu 🌻
🌿🌿🌿🌿🌻🌷🌷BİZ ENGEL OLMAYALIM YETER🌷🌷🌻🌿🌿🌿🌿

29 Kasım 2020 Pazar

MÜDÜR ODASINDA HALI ALTINA SAKLANAN PARA

         NEVRİYE  HANIMIN  SIRRI 

         Eskiden haberleri daha çok radyo ve gazetelerden öğrenirdik.. Şimdilerde ise , olup bitenleri, internet ve televizyonlardan takip ediyorum. Sizler de görmüş, okumuş veya duymuşsunuzdur ; " dışarıya atılan eski eşya içinden servet çıktı" diye bir haber çıktı. Haber, beni seneler öncesinin İstanbul Defterdarlığı Gelir müdürlüğündeki bir anıma götürdü.

O tarihlerde İstanbul Defterdarlığı, Muhakemat müdürlüğü hariç merkez birimlerin hepsi birarada Cağaloğlu'nda, Valilik binasının karşısında yer alan bugünkü binasında bulunuyordu. Hatta bir ihtisas vergi dairesi olan Veraset Vergi Dairesi de binanın zemin katında faaliyet gösteriyordu.
Gelir müdürlükleri, binanın ikinci katına yerleştirilmişti. Binaya alt kapıdan girince gelir müdürlüklerine ulaşmak için zeminden sonra iki kat yukarıya çıkmak, üst kapıdan girince de iki kat aşağıya inmek gerekirdi.
Vasıtalı ve Vasıtasız diye iki ayrı birim olarak örgütlenmiş olan gelir müdürlüklerinin ikisinde de gelir müdür yardımcısı olarak çalışmıştım. Hani derler ya " aile ortamı gibi" .. gerçekten de öyle idi. Çok güzel arkadaşlarım, arkadaşlıklarımız oldu. Bugün birçokları ile görüşemesek bile, anılarımı süsleyen arkadaşlarımın muhabbetlerinin benim gibi onların da gönüllerinde hoş bir yerlerde durduğuna eminim.

Şimdi gelelim bütün bunları hatırlamama vesile olan meseleye;
Yaşı ilerlemiş bir hanım müstahdemimiz vardı. Gelir müdürü rahmetli Enver Ataman bey, Hocapaşa Vergi Dairesinden gelirken, Onu da yanında getirmişti., Memurlar yaşına hürmeten Nevriye teyze diye hitap ederlerdi. İşten kaçmaz, çok gayretli, hatırnaz ve temiz bir hanımdı. Enver beyin odasının temizliğinden,bakımından da O sorumluydu. Ama maalesef , kulakları duymazdı. Hatta kulaklıkla bile duymadığından, doktorun verdiği kulaklığı kullanmadığını söylerdi.

Bir gün, bir kitap lazım olmuştu. Belki Enver beyin kütüphanesinde vardır diye bakmak istedim. Nevriye hanım kapıdaydı. Müdür bey yok dedi. Olsun. Ben bir kitap bakacağım diye işaretle anlatmaya çalışarak bir yandan da kapıya doğru adım atmamla ; Nevriye hanım kollarını iki yana açarak kapıyı tuttu. Olmaz.. giremezsiniz! dedi. Odaya sokmamakta kararlıydı. Bu davranışına bir anlam veremedim. Şaşırmıştım !.. Fakat , üstelemeden döndüm.

Allah selamet versin, Hilmiye hanımla aynı odayı paylaşıyoruz. Nevriye hanım müdür beyin odasına kimseyi sokmuyor. Haberin olsun dedim. gülüştük.
Derken bir süre sonra Enver bey neredeyse geldi. Nevriye hanımın yaptığını kendisine anlatınca, kahkahayı bastı !.. Ben sebebini biliyorum. Anlatayım da siz de gülün dedi. Başladı anlatmaya :

"Bir gün odama geldim, tam içeri gireceğim ki; Nevriye hanım içeride eğilmiş bir şeyler yapıyordu. Beni görünce koşup kapıyı tuttu: "içeri girme dedi." Niye diye biraz sıkıştırınca, iş anlaşıldı. Meğerse , Nevriye hanım eşinden, çocuklarından gizli artırdığı üç - beş kuruş parayı en güvenli yer olarak gördüğü müdür odasındaki halının altına saklıyormuş !.. Buraya saklama, her an birilerinin eline geçebilir. Saklayacak başka bir yer bul diye uyardım. Demek ki ; odamdaki halının altını halen en güvenli yer olarak görüyor" deyince, kahkahalarla gülmüştük.

Evde çeşitli eşyaların içine para,altın gibi kıymetli şeyleri hemen hepimiz saklamışızdır. Bazen de zamanla unutulunca, böyle gazete ve Tv haberlerine konu oluyor.

       

26 Kasım 2020 Perşembe

BİN DOKUZ YÜZ DOKSANLARDA HASTAHANERER VE BİR KARŞILAŞMA

       

MURAT HOCA İLE HASTAHANEDE KARŞILAŞMA

Sanıyorum bin dokuz yüz doksanlı yılların başlarıydı. Eşimle birlikte İstanbul'da Haseki Hastahanesine gitmiştik. Muayene için kaydımızı yaptırdık. Koridorda sıramızın gelmesini beklemeye başladık.

Haseki Hastahanesi, İstanbul'un Fatih ilçesi sınırları içerisinde ve çok merkezi bir yerde bulunuyor. Aynı zamanda her branştan teşhis ve tedavinin yapılabildiği, hatta diğer illerden nakil yoluyla hastaların geldiği büyük bir "eğitim araştırma" hastanesi olması hasebiyle her zaman çok kalabalık oluyor.
Hastahane koridorları tıklım tıklım. Bir gürültü, bir uğultudur gidiyor. Duvarlarda o, bildiğimiz "sus" işareti yapan güzel hemşire resimlerine kimse hiç aldırmıyor. Bazen de hasta ve yakınları arasında münakaşalar çıkıyor. Poliklinik ve muayene odalarına da ulaşan gürültü patırtıyı önlemek için, arada bir doktor veya hemşire çıkıp sessiz olunması uyarısında bulunuyorlar.
Öte yandan sigara dumanından "göz gözü görmüyor" desek tevatür etmiş sayılmayız. Hastane koridorlarında yer yer hasta veya ziyaretçilerin sigaralarını söndürmeleri için sigara kutuları konulmuş. Ancak, bir çokları izmaritleri yerlere attıklarından, her yer çeşit çeşit sigara izmariti dolu. Sanki çöplük !..
Bir sağlık kurumunda sigara içilmesine pek kızmıyorum da; izmaritlerin yerlere atılmasına sinirleniyordum !... Bugün aklıma geldikçe gülesim geliyor.
O dönemlerde maalesef ben de sigara içiyordum. Ta lise yıllarımdan beri !... Elazığ Lisesi öğrenciliğim sırasında, Beden Eğitimi Öğretmeni Mahmut Tuncer hocamızın açıp işlettiği istasyon caddesi üzerindeki öğrenci yurdunda kalıyordum. Sigaraya; henüz körpe bir yaşta iken , yurttaki arkadaşlarım sayesinde alışmıştım.
Otobüs, tren gibi vasıtalarda sigara içmez, hatta biletimi sigara içilmeyen servislerden alırdım. Sigara içen taksicinin arabasına binmez, taksici sigara içmekte ısrar ederse arabasından inerdim.
Buna rağmen, o gün hastahanede çok fazla mı bekledik nedendir bilemiyorum.. sigara içmek istedim. Cebimden bir sigara çıkardım, fakat çakmağımın olmadığını fark ettim.
Ama dert değil.. sigara tiryakileri birbirlerinden rahatlıkla çakmak, kibrit hatta yanmakta olan sigaranın ateşini isteyip, sigaralarını yakabilirler.
Ben de öyle yaptım. Etrafa bakınırken sigarasını yakmakta olan birini gördüm. Hemen yaklaştım. Çakmağınızı ben de alabilir miyim dedim. Tabi dedi. Çakmağı çıkarmak için elini cebine atarken yüzüne baktığımda tanıdık gibi geldi. Biraz daha bakınca, ben sanki sizi tanıyorum dedim. "Siz de bana aşina göründünüz." dediği sırada siz; Murat Temiz hocamsınız dedim. Bunun üzerine, "dur ! Hatırlayabilecek miyim ?" dedikten sonra; saymaya başladı . Elazığ'dan mı? Tunceli'den mi? Erzincan'dan mı ? daha bir çok şehir ismi daha saydı.
Yetmişli yıllar, öğretmenlerin oradan oraya savrulduğu yıllardı. Demek, Murat Temiz hocam da o furyadan nasibini almıştı.
Hocam, Elazığ Lisesinden Mevlüt.. dememle... "tamam : Gül .. Mevlüt Gül dedi." Ardından da okulda yaptığı gibi; gülle ilgili şiirden bir dörtlük okudu. Duygulanmıştı.
- Ne güzel tesadüf oldu. Eski öğrencilerimle karşılaşmak, öğretmenliğin en güzel yanlarından biri dedi.
Ayaküstü biraz sohbet ettik. O sırada hocamın muayene sırası geldi. Vedalaştık.
Hocamla yıllar sonra karşılaşmaktan mutlu olmuştum.
Murat Temiz hocam, umarım hayatta ve afiyettesinizdir.

2 Temmuz 2020 Perşembe

 

                                            2020 Kışı Nasıl Geçecek? 2020 Kış Mevsimi Tahminleri - BİLİM ...


                        P E R İ Ş A N
      
         Yıllar geçti ama , o günü, o anneyi ve çocuklarını hiç unutamıyorum. Bu hüzün yüklü hatıramı buradan paylaşmak istiyorum.
        Sosyal güvencesi olmayan ve maddi durumu da yetersiz olan vatandaşların sağlık giderlerini karşılamak amacıyla 1992 yılında Yeşil Kart uygulaması başlatılmıştı. Çeşitli aksaklıklara  rağmen 2008 yılında SGK nın kurulup  2012 yılında Genel Sağlık Sigortasına  geçinceye kadar da  Yeşil Kart sistemi uygulanmıştı.

        Ancak Yeşil Kart çıkarmak meşakkatli , sıkıntılı zor bir işti. Yeşil Karta ihtiyaç duyan vatandaşlar ilgili Kaymakamlığa müracaat ediyorlar.  Kaymakamlık, bu kişiler hakkında maddi durum araştırması yaptırıyordu. Bunun  için de taliplilerin ellerine bir matbu kâğıt tutuşturup, Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, Belediye, Vergi Dairesi gibi daha bir çok Daireyi dolaştırarak bu matbu kağıdın ilgili kısmına araştırma sonucunu yazdırıp   imza ve tasdik ettiriyorlardı.

        Yukarıda sayılan Kurumların hemen hepsinin bulunduğu, şimdilerde Fatih'e bağlanmış olan Eminönü'nde Yeşil Kart uygulaması için birer ay ara ile münavebeli olarak Sultanahmet ve Süleymaniye Vergi Daireleri görevlendirilmiş; çok yoğun bir talep olduğu için de , dairede bu işe bir bilgisayar ayrılmıştı.
        2002  yılının kış ayları idi .  Yeşil kart talep edenlerin araştırılma işlemleri sırası bizim  dairede idi.   O gün kışın en şiddetli günlerinden biriydi. Hava çok soğuk. Dışarıda kar yağıyor. Hem de tipi, boran,.. İnsanlar peş peşe geliyorlar, bazen kuyruk oluyorlar... 
         Odamın açık kapısından salona ve  gelip giden mükelleflere, servislerde çalışan arkadaşlara bakıyordum. Birden 35- 40 yaşlarında bir kadın biri kucağında, biri eteğinden, bir diğeri de onu elinden tutmuş, 7 - 8 yaşlarında olan en büyükleri de bir adım arkalarında koşar  gibi salona girip, odama doğru yöneldiler. 
         Gördüğüm manzara çok etkileyiciydi. İnsanların parkalara, paltolara, atkılara sarılıp zar zor dışarıya çıkabildiği karlı, rüzgârlı,soğuk bu kış gününde annenin üzerinde solgun bir yazlık entari, sırtında sadece bir yelek... Ayağında ise şıpırtısından ıslandığı anlaşılan açık bir terlik vardı !... Çocukların üst-baş ve ayaklarına giydikleri de annelerininkinden farklı değildi !...  Şok olmuştum. Sanki boğazıma bir şeyler düğümlenmişti. 
         Odama doluştular. Çok üşümüşlerdi. O  çocuk coşkusuyla  masamın etrafına dizilip, meraklı gözlerle etrafa bakınırlarken, her zaman çekmecemde bulundurduğum minik şekerleri uzattım. Annelerine baktılar, çekinerek birer tane alırlarken; avuçla avuçla alın dedim. Sevindiler.. O masum yüzlerinde ve gözlerinde gördüğüm ışıltıyla sevinirken; anneleri elindeki evrakı uzattı. Aman Yarabbi !.. Evrakta soy adı yazan yerde " PERİŞAN " yazıyordu ! 
          Derler ya; " ismi ile müsemma " ... Hakikaten de öyleydi.  Perişan ...  Ki; ne perişan !...

30 Haziran 2020 Salı

BİR ANI

                   
                                  

                                                     P E R İ Ş A N
      
         Yıllar geçti ama , o günü, o anneyi ve çocuklarını hiç unutamıyorum. Bu hüzün yüklü hatıramı buradan paylaşmak istiyorum.
        Sosyal güvencesi olmayan ve maddi durumu da yetersiz olan vatandaşların sağlık giderlerini karşılamak amacıyla 1992 yılında Yeşil Kart uygulaması başlatılmıştı. Çeşitli aksaklıklara  rağmen 2008 yılında SGK nın kurulup  2012 yılında Genel Sağlık Sigortasına  geçinceye kadar da  Yeşil Kart sistemi uygulanmıştı.

        Ancak Yeşil Kart çıkarmak meşakkatli , sıkıntılı zor bir işti. Yeşil Karta ihtiyaç duyan vatandaşlar ilgili Kaymakamlığa müracaat ediyorlar.  Kaymakamlık, bu kişiler hakkında maddi durum araştırması yaptırıyordu. Bunun  için de taliplilerin ellerine bir matbu kâğıt tutuşturup, Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, Belediye, Vergi Dairesi gibi daha bir çok Daireyi dolaştırarak bu matbu kağıdın ilgili kısmına araştırma sonucunu yazdırıp   imza ve tasdik ettiriyorlardı.

        Yukarıda sayılan Kurumların hemen hepsinin bulunduğu, şimdilerde Fatih'e bağlanmış olan Eminönü'nde Yeşil Kart uygulaması için birer ay ara ile münavebeli olarak Sultanahmet ve Süleymaniye Vergi Daireleri görevlendirilmiş; çok yoğun bir talep olduğu için de , dairede bu işe bir bilgisayar ayrılmıştı.
        2002  yılının kış ayları idi .  Yeşil kart talep edenlerin araştırılma işlemleri sırası bizim  dairede idi.   O gün kışın en şiddetli günlerinden biriydi. Hava çok soğuk. Dışarıda kar yağıyor. Hem de tipi, boran,.. İnsanlar peş peşe geliyorlar, bazen kuyruk oluyorlar... 
         Odamın açık kapısından salona ve  gelip giden mükelleflere, servislerde çalışan arkadaşlara bakıyordum. Birden 35- 40 yaşlarında bir kadın biri kucağında, biri eteğinden, bir diğeri de onu elinden tutmuş, 7 - 8 yaşlarında olan en büyükleri de bir adım arkalarında koşar  gibi salona girip, odama doğru yöneldiler. 
         Gördüğüm manzara çok etkileyiciydi. İnsanların parkalara, paltolara, atkılara sarılıp zar zor dışarıya çıkabildiği karlı, rüzgârlı,soğuk bu kış gününde annenin üzerinde solgun bir yazlık entari, sırtında sadece bir yelek... Ayağında ise şıpırtısından ıslandığı anlaşılan açık bir terlik vardı !... Çocukların üst-baş ve ayaklarına giydikleri de annelerininkinden farklı değildi !...  Şok olmuştum. Sanki boğazıma bir şeyler düğümlenmişti. 
         Odama doluştular. Çok üşümüşlerdi. O  çocuk coşkusuyla  masamın etrafına dizilip, meraklı gözlerle etrafa bakınırlarken, her zaman çekmecemde bulundurduğum minik şekerleri uzattım. Annelerine baktılar, çekinerek birer tane alırlarken; avuçla avuçla alın dedim. Sevindiler.. O masum yüzlerinde ve gözlerinde gördüğüm ışıltıyla sevinirken; anneleri elindeki evrakı uzattı. Aman Yarabbi !.. Evrakta soy adı yazan yerde " PERİŞAN " yazıyordu ! 
          Derler ya; " ismi ile müsemma " ... Hakikaten de öyleydi.  Perişan ...  Ki; ne perişan !...  

                           

4 Haziran 2020 Perşembe

Mevlüt GÜL: DİN İSLAMDIR

Mevlüt GÜL: DİN İSLAMDIR:                 ALLAH  İNDİNDE  DİN  İSLAMDIR          Lev Tolstoy mealen ( biraz da amiyane bir ifade ile) demiş ki ; dinler, ne kad...

10 Nisan 2020 Cuma

DİN İSLAMDIR



     
         ALLAH  İNDİNDE  DİN  İSLAMDIR

         Lev Tolstoy mealen ( biraz da amiyane bir ifade ile) demiş ki ; dinler, ne kadar eski ve ne kadar çok kişi tarafından açıklanmaya çalışılmış ise, yani dini öğretileri, kuralları açıklamak için ne kadar çok makale, kitap yazılmış görüş serdedilmiş ise, o din o kadar çok çeşitlenmiş , bir bakıma o kadar sayıda din ortaya çıkmıştır. Bu dinler arasında " İSLAM " dininin en son ortaya çıkmış olması nedeniyle de hurafelere en az maruz olanıdır demiş. Sahiden, dini arenada ne kadar adam, o kadar çeşitlilik var. " İnanç  Meydanı"na çıkan din adamları ! Allah'ın dinini değil, kendilerinin  kurup kurgulayıp oluşturdukları dini yaymaya çalışmışlar veya çalışıyor gibi bir durum var ortada.
         Ancak Müslümanların emin olduğu ve sevinecekleri bir hakikat var ki ortada.. O da şu : Dünya durdukça KUR'AN'ı koruyacağını, O'nu kimsenin değiştiremeyeceğini, zira O'nu Kendisinin koruyacağını Kitabında Allah'ın kendisi söylüyor. O halde telaşa kapılmaya gerek yok bence. Allah'ın Kitabı Kur'an Hz. Peygambere geldiği şekliyle önümüzde duruyor. Okuya bilirsek okuyalım. Hepimizin  cep telefonu, interneti var. Kur'an'ı Kerimi arapçası, Türkçesi, hem yazılı, hem sözlü meali ile indirip, hem okuya bilir, hem de sesli dinleyebiliriz. Böylece islamı ilk ağızdan, kaynağından yani Kur'an'dan  öğrenmeye çalışabiliriz..
          Zira, Âl-i İmrân Suresi - 19 . Ayette   " Allah katında din İslâm’dır "  deniyor. O halde doğruyu islamın Kitabında yani Kur'an'da  armak gerek. Bu durumda, daha önce öğrendiklerimizi Kur'an'i kalıba koyup bakmak, ölçüp tartmak lâzım. Aynı şekilde okuduklarımızın ister hadis, ister menkıbeler olsun, ister  uçan- kaçan, uçuran şeyhler, abidler, zabitlerin  "esintileri " olsun..  Kur'an ölçülerine uyup uymadığına bakmamız lazım.  Çünkü; Kur'an, mihenk taşını da yaratan Yüce Allah'ın  şaşmaz,dosdoğru sözüdür.